Bu annemden: Endişe verici bir olayın (sınav, yeni projenizin devreye alınması, halk önünde konuşma, gösteri) zamanı yaklaşıyor ve endişelenmekten hazırlanamıyorsunuz. Gözünüzü kapayın ve olayı seyredebileceği en kötü haliyle, bütün olası felaketler ile birlikte üç kez arka arkaya gözünüzün önüne getirin. Bir süre sonra beyninizin canı bu endişelerden sıkılıyor ve sizi rahat bırakıyor.
Category: blog
At yarışlarında bir atın kaça kaç verdiği bilgisinin o ata oynanan bahisler sayesinde otomatik olarak hesaplandığını biliyorsunuzdur. Peki örneğin yarış başlamadan hemen önce 1’e 1,5 veren bir atın sık sık 1,5 yarıştan birini (3 yarıştan 2’sini) kazandığını biliyor muydunuz? Enteresan bir fenomen değil mi? İşin içine para/ödül girince kalabalık bir grup insan bir uzmandan daha isabetli bir tahminde bulunabiliyor.
Gazeteci yazar James Surowiecki, bu konuda bir kitap yazmış: “The Wisdom of Crowds / Kalabalıkların Bilgeliği”. Kitap enteresan bir anekdot ile başlıyor.
Sir Francis Galton, ki kendisi Charles Darwin’in kuzeni ve Eugenics isimli bilim sayılmayacak bir uğraşın yaratıcısı olarak tanınıyor, bir panayır yerinde bir yarışmaya şahit oluyor. Birkaç yüz kişi bir danaya bakıp, bu dana kesilip kemikleri ayıklandıktan sonra çıkacak etin kaç kilo olacağı konusunda bahse tutuşuyorlar. Doğru sayıya en yakın tahmini yapan etleri alıp gidecek. Herkes tahminini bir kağıda yazıp yarışmayı düzenleyen kişiye veriyor. Bu kalabalığın içinde kasaplar, çiftçiler, kumarbazlar, olayla yakından uzaktan hiç alakası olmayan insanlar da var. Her neyse, dana kesiliyor, derisi kemikleri ayıklanıyor ve çıkan etin kilosuna en yakın tahminde bulunan insan ödülünü alıyor.
Sir Galton, yarışmayı düzenleyen kişiden kağıtları rica ediyor ve evine dönüyor. Kağıtlarda yazılmış tahminlerin ortalamasını alıyor. Bir de ne görsün? Ortalama, gerçek rakama yarışmayı kazanan adamın tahmininden bile daha yakın.
Bir internet servisini herhangi bir sunucuya bağlanmadan, sadece kendimiz gibi insanların bilgisayarlarına bağlanarak kullanıyorsak, buna peer to peer (kısaca P2P / peer: sizinle aynı seviyedeki kişi) networking diyoruz. P2P networking için geçen hafta anlattığım sinirsel ağların (https://chatkapi.com//sinirsel) bir nevi gerçek hayat uygulaması diyebiliriz.
Bu servisler genelde dosya paylaşmak için kullanılıyor. Dikkat çeken ilk uygulaması 90’ların sonunda mp3 paylaşma işini üstlenen ve müzik endüstrisi tarafından internet tarihine gömülen Napster idi. Napster’a karşı açılan davaların başarılı olmasının sebebi, kendi merkezi sunucularının olması ve bu yüzden illegal dosya paylaşımında aktif rol aldıklarının ispatlanabilmesi idi.
Tam o sırada kullanımı çok basit ve merkezi bir sunucusu olmayan yeni bir p2p yazılımı çıktı. Muhakkak duymuşsunuzdur: Kazaa.