İyi de beynimiz kaldırabilecek mi?
Bağlantı kurmak belki de en temel insani güdülerimizden biri. Bağlantısız kaldığımızda kuruyoruz, mahvoluyoruz. Suçlularımızı hapse atarak, bağlantılarını kopararak cezalandırıyoruz. Tür olarak bağlantı kurmaya bağımlıyız. Sevdiklerimiz ile, merak ettiğimiz insanlar ile, hatta dünya ile sürekli bağlantı halinde olmak, her saniye, her olan bitenden haberdar olmak istiyoruz. Bu işi yapmamızı sağlayan teknolojilere de yapışıp kalıyoruz.
Arthur C. Clarke “yeterli derecede ileri teknoloji, büyüden ayırdedilemez” demiş. Biz de elimizdeki talep gücü ile iletişim teknolojisini mütemadiyen bu yönde itiyoruz. Her şeyin en küçüğünü, en az yer kaplayanını, en ulaşılabilirini, en görünmezini istiyoruz. Hayalimiz yok olmaları. Yok olduklarında bağlantı kurmanın şu anda telepati dediğimiz fantastik güçten, yani büyüden bir farkı kalmayacak.
Teknolojinin bu aşamaya gelmesine belki daha onyıllar var ama şimdiden görünür gereçler kullanarak da olsa kendimizi veriye boğmayı becerebiliyoruz. Eskiden musluktan damla damla akan bilgi, şimdi üzerimize itfaiye hortumu ile fışkırtılıyor ve daha da vahimi hortumun kalınlığı gitgide artıyor.
Beynimiz şöyle çalışıyor: Üzerimize hortumla veri fışkırtılıyor. Bu veri, 5 duyudan biri ile önce talamus denilen organa ulaşıyor. Oradan aldığımız sinyale bir anlam verilebilmesi için beynin arka lobuna gönderiliyor (anlam elde edince veri, artık bilgi oluyor). Sonra tekrar talamusa dönüyor, bu sefer elde ettiğimiz bu bilgi ile ne yapacağımıza karar verilmesi için ön lobda bir yerlere gönderiliyor. Refleksler ve vücudun işleyişi gibi şeyler için nöron ağları ile oluşturulmuş kısa yollarımız var. Onlar talamustan, anlam ve karar merkezlerinden geçmiyorlar. Dolayısıyla her şey çok daha hızlı gelişiyor. Sinyal geliyor, daha önce hazırlanmış tepki veriliyor, böylece bisiklete binebiliyoruz ve binmeyi asla unutmuyoruz.
Gelin görün ki kısa yolumuz yoksa, hele de üzerimize birden fazla kaynaktan veri fışkırtılıyorsa bu “talamus – anlam ver – talamus – karar ver” güzergahı güzelim beynimizi fazla ısıtmaya, paniğe kapılmasına, teklemesine sebep olmaya başlıyor. Böyle durumlarda araba farı karşısında paralize olmuş tavşan haline geliyoruz.
İşte bu yüzden önümüzdeki onyıllarda bağlantı kurmamızı, veri almamızı sağlayan teknolojilerin değil de, tam tersi ihtiyacımız olmayan ya da o anda uğraşamayacağımız veriyi bizden gizleyen teknolojilerin çok prim yapacağına inanıyorum. Bu konuda çalışmalar yapılıyor. Örneğin DARPA (ki kendisi Amerika’nın Aselsan’ı gibi bir ajans ve bilgisayarların birbirleri ile konuşması mevhumunu onlara borçluyuz) askerler stres altında daha kolay karar verebilsin diye kendisini kullanıcının beyin aktivitesine göre ayarlayan, yeni veri alamayacak halde ise bekleten bir teknoloji üzerinde çalıştığını 2001 yılında duyurmuşlar, 2010 yılında da miğferlere monte edeceğiz demişler.
İstediğimiz kadar DARPA geciktiricisi kullanalım, bence gelecekte iş hayatı o kadar beyin yorucu hale gelecek ki standart iş günü bir saate düşecek. Tabii çocuklarımızın beyinleri sürpriz kısayollar üretmezlerse.