Son 20 yıldır satın aldığımız cihazları özelliklerine göre seçiyoruz. Sorduğumuz sorular hep şöyle: “Bu cep telefonunun GPS’i var mı, EDGE’i var mı, Bluetooth’u var mı, MP3 çalıyor mu?”, “Bu fotoğraf makinesi kaç megapixel, video da çekiyor mu, bluetooth ile çektiklerimi bilgisayarıma atabiliyor mu?” ya da “Bu çamaşır makinesinin ekonomi modu var mı, programlayıp istediğim zaman çalıştırabiliyor muyum?”. İstediğimiz kadar çok özellik, ödeyebileceğimiz kadar para ile kesiştiğinde aleti alıveriyoruz.
Fakat, belki farkında değilsiniz ama eve geldiğimizde açgözlülüğümüzün cezasını çekmeye başlıyoruz. Mesela aldığınız zamana göre programlanabilen bir alet ise, illa saatini ayarlamanız gerekiyor (her elektrik kesildiğinde tekrar). Şarj edilen mobil birşeyse, pilinin dolu olup olmadığını düşünmeniz gereken bir nesne daha evdeki orduya katılıyor. Bol özellikli bir fotoğraf makinesi ise, kendinizi oturup bütün özellikleri öğrenmek zorunda hissediyorsunuz. Ama bunu yapacak ne vaktiniz var ne de fotoğrafçı değilseniz ihtiyacınız. Yine de elinizdeki cihazı hakkıyla kullanmadığınız için kendinizi biraz suçlu, biraz tembel, biraz da aptal hissediyorsunuz.